Sevgili dostlar…
25 gün süren sessiz sancım, uykusuzluğum, keyifsizliğim az önce yerini keskin bir sancıya bırakarak bitti.
Sissy’yi anlatayım size…
Hani,Orta Batı Amerika’nın tipik şanssız köpeklerinden birisi olan Sissy’yi. Bakımsız, sevgi yoksunu, çoğu geceler aç, susuz, ayazda, sıcakta, bağlı olduğu kısacık zincir ucunda, loş ışığın aydınlattığı derme çatma treylerdeki yaşlı kadın siluetine aşık Sisiy’yi.
Hiç şikayetçi değildi hayatından aslında. Önünde yemek konmaması, küflü suyunun içindeki otlar, vicudunu delik deşik eden sivrisinekler, kıvrılıp ayaklarına batmış tırnaklar, hatta havlamasın diye alınmış ses telleri bile umurunda bile değildi. Bazı akşmlar yaşlı kadın onu treylerin içine alıyordu ya? O akşamların özlemi ile yaşamak, o hayatının tek aşkı kadınla olabilme ümidi, 7 yılını mutlulukla doldurmuştu Sissy’nin.
Ta ki o geceye kadar… Hiç tanımadığı bir takım kötü adamlar içeriye girmiş ve Sissy, gözlerini ayırmadan seyrettiği yaşlı kadını havlayıp uyaramamıştı bile. 82 yaşındaki, hayatının aşkına, biricik annesine o kötü adamlar tecavüz etmişler, Sissy onları, eksik gedik dişleri ile durdurmaya çalışmış, tekmelenmiş ve beceriksizliğinden dolayı kendisini suçlayarak, bir kenarda donup kalakalmıştı.
Felaketler felaketleri kovaladı. Aşık olduğu tek varlık, bir takım iyi adamlar tarafından, alınıp götürülmüştü. Sissy bilemedi annesinin bir huzur evin kapatıldığını; onu öldü zannetti. Aslında ölmüş sayılırdı. Huzur evinden dönüş hiç görülmemiştiki. O anda intihar etmeye karar verdi. Yemedi, içmedi gözünü asla kırpmadı. Ben, bu acıklı olayı 20. gününde haber aldım. Sissy’yi aldım eve getirdim. Sevdim, okşadım, en lezzetli yemekleri önüne koydum, evdeki kediler ve köpeğim şefkatle yaklaştılar, canım Ebru’cuğum onlarca ilaçlar, bilgiler gönderdi, tırnaklarını kestim, banyo yaptırdım, günlerce işe gitmedim, şırınga ile her 4 saatte bir zorla da olsa yedirdim, geceleri sarılıp uyudum. Sissy hiç uyumadı,hep düşündü, düşündü, düşündü Hep o bir daha göremeyeceği aşkını düşündü. Bir kere bile yüzüme gözünü değdirmedi, aşkına asla ihanet etmedi Sissy. 4 gün veterinerde kaldı. Ankara’daki sorumluluğum altında olan 400 hayvandan özür diledim. Sizlere emanet ettim ve onların rızkından kesip veterinere bir servet ödedim. Her türlü test yapıldı, her organı mükemmel işliyor, ama kalbi kırıktı Sissy’nin. Ve o konuda tıbbın elinden bir şey gelmiyordu. Yaşamak istemiyordu artık.
Veteriner hekimin ilk önerisi “uyutalım” idi, ısrarım ile anesini görmesi ve onun eli ile bir defaya mahsus dahi olsa beslenmedi idi. Ancak bu Sissy’yi hayata geri döndürecek çare idi. Titizlikle süslendik, huzur evine gittik, yalvardım, yalvardık… Kabul etmediler; Sissy’nin son defa annesini görmesini. Nihayet taş kalpler yumuşadı, Sissy’nın bal gözlerine değil ama benim göz yaşlarıma dayanamadılar.Pazargünü Sissy’nin büyük aşkı, hayatında sevdiği ilk ve son varlık lan, birtanecik annesinigörme izni çıktı. Gece Sissy’ye bu güzel haberi verdim. İlk defa gözleri güldü ve ilk defa kuyruğunu salladı.O pazar sabahıişe gitmedim, çişini, kakasını yaptı.İkimizde keyifli idik. Birden durdu… Sendeledi. Yorulmasın diye kucakladım, içeriye soktum. Tam yatıracaktım ki…Bir bebek ağlaması gibi inilti çıkardı, olmayan ses telleri ile. Yüzüme ikinci defa baktı. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü ve o aşkla dolukalp kırılıverdi..
Belki sevinçten, belkide acıdan. Güzeller güzeli, çok sevmiş ama hiç sevilmemiş, buna rağmen aşkından hiç vazgeçmemiş Sissy’nin sırça kalbi, kollarımda un ufak oluverdi. Sissy’nin gözleri açık gitti.
Siz hiç “köpek gibi” sevdinizmi? ben sevevemedim… Keşke sevebilseydim…
Bu yazıyı gazeteden hiç bir kelimesini değiştirmeden yazdım yazıyı gönderen GAMZE ERKÖK